Ahmet İzzet Bengüboz, memleketi Mudurnu’ya özgün ve sıra dışı bir fotoğraf mirası bırakmış bir asker, memur ve yurtsever vatandaştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında, esir tutulduğu bir İngiliz savaş kampında fotoğraf sanatını ve tekniğini öğrenmiş, memleketine döndüğünde ise bu yeni sanatı aktif bir şekilde uygulamıştır. Çoğunlukla 1923-39 arasında ürettiği, sayıca birkaç bin olduğu tahmin edilen cam levhalardan bugün bilinen 1.004 tanesi günümüze ulaşmıştır. Torunu Mehmet Kadri Bengüboz tarafından Mudurnu Halk Eğitim Merkezi’ne bağışlanan bu özel fotoğraf koleksiyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk on yılında kentteki sosyal hayatın evrimini kesintisiz bir şekilde yakalanmasını sağlayarak, Mudurnu’nun kentsel tarihine ışık tutan yüksek sanatsal bir başarıya sahiptir.  Anadolu’nun küçük bir şehrinde yaşananları yansıtan, teknolojik ve sosyal tarih açısından önem taşıyan, korunmuş bir yerel arşiv, hem doğal ve mimari güzellikleri hem de sosyal ve kültürel yaşamı tasvir eden peyzaj ve portreleriyle, Cumhuriyet’in modernleşme girişimlerini hızla benimseyen Mudurnu’nun yüksek eğitim ve kültür seviyesine sahip bir yerleşme olduğunu göstermektedir.  Ahmet İzzet Bengüboz, 1896 yılında o dönemde Kastamonu Vilayeti’ne bağlı Bolu Sanacağı’nın bir kasabası olan Mudurnu’nun Kaygana Mahallesi’nde doğmuştur. İlk eğitimini Mudurnu’da aldıktan sonra devamı için gittiği Bolu Sultanisi’nde öğrenci iken I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine okulunu yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. 4 Ekim 1915 tarihinde İstanbul’da Dersaadet Talimgahı’na giderek piyade sınıfında 6 aylık bir eğitimden sonra zabit vekili namzeti (yedek subay adayı) rütbesi ile mezun olmuştur. Önce Kafkas Cephesi’nde görevlendirilmiş, daha sonra Sina Cephesi’nde İngilizlere karşı Gazze’yi savunan Osmanlı birlikleri içinde yer almış ve yedek subaylığa terfi ettirilmiştir. 31 Ekim 1917’de başlayan Üçüncü Gazze Muharebesi’nde Osmanlı Devleti yenilgiye uğrayınca, Bengüboz da İngilizlere esir düşerek Mısır’da bulunan Seydibeşir Esir Kampı’na götürülmüştür. İskenderiye şehrinin 15 km kuzeydoğusunda, deniz kıyısında kurulu olan Seydibeşir Kampı’nda 30 ay boyunca esir tutulmuştur. Yedek subay olduğu için rütbesiz erlere göre daha yaşanabilir bir ortamda kalmış, kampta İngilizce yanı sıra fotoğrafçılığı öğrenme fırsatı bulmuştur.

(Seydibeşir’de birçok Osmanlı subayı esir tutulmuş, aileleri bugün de babalarının ve dedelerinin esaret anılarını yaşatmaktadır. Kampta kalan Abdi Darende ve Fehmi Karabağlı’ya ait fotoğraflar da sergiye dahil edilmiştir.)

I. Dünya Savaşı, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile son bulsa da Ahmet İzzet Bengüboz’un esaret hayatı ancak 3 Mayıs 1920’de son bulabilmiştir. İstanbul üzerinden memleketi Mudurnu’ya dönen Ahmet İzzet Bengüboz bu sefer de kendini yeni bir savaşın içinde bulmuştur. Esaretin ne demek olduğunu bildiğinden Mudurnu’ya döner dönmez Kuva-yı Milliye’ye hemen dâhil olmaktan çekinmemiştir.

Ulusal direnişe karşı Bolu bölgesinde 1920 yılında çıkan isyanlar sırasında Mudurnu’da asayişi sağlamak üzere mahalli bir teşkilat meydana getirilmesinde rol oynamıştır. Kuva-yı Milliye Jandarma Komutanı olarak görev yapmış ve halk arasında ‘yüzbaşı’ olarak tanınmıştır. 1 Ekim 1920 tarihinde Bolu’da Kurmay Binbaşı Nazım Bey’in komutanlığında oluşturulan 4’ncü Fırka emrine girmiştir. Bolu ve çevresinden katılan gönüllülerden kurulmuş 4’ncü Fırka birlikleri ile 29 Ekim 1920’de cepheye gitmiştir. Yunan Ordusuna karşı zaferle sonuçlanan İnönü Savaşlarına katılmıştır. 27 Haziran 1921’de mülazım-ı saniliğe (teğmen) terfi ettirilmiştir. Batı Cephesi’nde Aslıhanlar, Dumlupınar, Nasuh Çal, Tahtalı Baba, Afyonkarahisar ve Sakarya Savaşları’nda mücadele etmiştir. Sakarya Savaşı’nda gösterdiği yararlılıklar üzerine Harp Madalyası verilmiştir. Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra 3 Ağustos 1923’de terhis edilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda teğmen rütbesi ile milli orduda yaptığı vazifeden dolayı 27 Mart 1928 tarihli kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.

Kurtuluş Savaşı’nın sona erişiyle bir kez daha Mudurnu’ya dönen Ahmet İzzet Bengüboz bir yıl vekil öğretmenlik yapmıştır. Ardından 10 Mart 1925 tarihinde Mudurnu Nüfus Memurluğu’nda memuriyete başlamıştır. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Türkiye’de seferberlik ilan edilmesi üzerine tekrar askere çağrılmıştır. 5 Kasım 1941’de terhis olup Mudurnu’ya dönmüştür. Nüfus Memurluğu görevini sürdürerek 2 Haziran 1956’de emekli olan Ahmet İzzet Bengüboz, 30 Mart 1969’da Mudurnu’da vefat etmiştir.

Ahmet İzzet Bengüboz, ilk evliliğini Fatma Hanımla yapmış ve ilk eşinden Ali Saip, Mehmet Saim, Mürüvvet isminde üç çocuğu olmuştur. Eşi Fatma Hanım’ın ölümünden sonra Fatma Servet Hanım ile evlenmiş ve Hikmet Aynur isminde bir kız çocuk sahibi olmuştur. Ailesine çok bağlı ve hoş sohbet bir kişiliğe sahip olan Ahmet İzzet Bey, çevresinde sevgi ve saygı uyandırmıştır.

Mudurnu Nüfus Memurluğu’nda yaklaşık 30 yıl nüfus memuru olarak çalışmıştır. Memuriyetin yanında fotoğrafçılık mesleğini de beraberinde sürdürmüştür. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mudurnu’da başka fotoğrafçı olmadığından Ahmet İzzet Bengüboz’un memuriyetin yanında fotoğraf çekimini sürdürmesine göz yumulmuştur. Mudurnu halkı, Anadolu’da yeni yeni yaygınlaşmaya başlayan fotoğrafa büyük ilgi göstermiştir. Özellikle Mudurnu eşrafı, askeri, mülki ve idari erkânı ile öğretmenler Bengüboz’un objektifine sıklıkla poz vermişlerdir. Ayrıca Bengüboz, bayram kutlamaları, okullarda yapılan törenler, panayır gibi etkinliklerde çektiği fotoğraflarla bir dönemin tarihine ışık tutmuştur. Biri 9-12 ebadında diğeri 13-18 ebadında cama çeken iki makinayla çekimlerini yapmıştır. Evinde oluşturduğu karanlık odada camları kartlara tab etmiştir.

Ancak zamanla Mudurnu’da yeni fotoğrafçıların çıkması üzerine 1939’da fotoğraf çekmeyi bırakmıştır. Bunda muhtemelen II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ihtiyaç duyduğu malzeme temininde yaşadığı güçlükler de rol oynamıştır. 1950’lilerde nadiren de olsa doğum, sünnet gibi özel günlerde fotoğraf çekimi yapmıştır.